6 Ocak 2014 Pazartesi

II. SİYASAL İSTEMLER

Tasarının siyasal istemlerinin büyük bir kusuru var. Asıl söylenmesi gereken konmamış. Eğer bu 10 istemin hepsi kabul edilse, hiç kuşku yok ki, baş siyasal istemi sonuca vardırmak için birçok araçlara sahip olurduk. Ama bu baş siyasal istemin kendisine varmış olmazdık. Reich anayasası, halka ve onun temsilcilerine tanınan hakların sınırlandırılması bakımından 1850 Prusya Anayasasının[245] kopyasından başka bir şey değildir; bunda hükümet fiilen bütün iktidara sahiptir ve meclislerin vergileri reddetme hakkı bile yoktur. Bu anayasanın çatışma dönemlerinde[230] hükümet tarafından istendiği gibi yorumlanıp uygulanabileceği tanıtlanmıştır. 

Reichstag'ın hakları, Prusya meclisininkilerden farklı değildir, Liebknecht'in Reichstag'ı mutlakiyetin asma yaprağı diye adlandırması bu yüzdendir. Prusya ile Reuss-Greiz-Schleiz-Lobenstein[270] arasında bir ittifak temeli üzerinde, biri ne kadar küçük alan kaplıyorsa öteki o kadar büyük alan kaplayan bu devletler arasındaki ittifak temeli üzerinde "emek araçlarının ortak mülkiyet haline gelmesini" gerçekleştirme isteminde bulunmak, besbelli ki saçmadır. 

Buna dokunmak tehlikelidir. Ama her şeye karşın işleri ileri götürmek gerek. Tam bu sıra sosyal-demokrat basının büyük bir kısmında yayılmaya başlayan oportünizm, bunun ne kadar gerekli olduğunu göstermektedir. Sosyalistlere-karşı yasanın yenilenmesi korkusu ile ya da bu yasanın yürürlükte olduğu günlerde ileri sürülmüş bazı görüşleri anımsayarak, şimdi, partinin Almanya'daki bugünkü hukuk düzeyinin, bütün istemlerin barış yoluyla gerçekleşmesine elverişli olduğunun kabul edilmesi istenmektedir. "Bugünkü toplumun gelişerek yavaş yavaş sosyalizme geçeceğine", hem kendilerini, hem de partiyi inandırmak istiyorlar, ve kendilerine, toplumun sosyalizme geçerken eski toplumsal yapıyı yarı yolda bırakmak zorunda kalıp kalmayacağı; bu eski kabuğu, istakoz yavrusunun kendi kabuğunu parçalarken gösterdiği kadar bir şiddete başvurarak atıp atmayacağı sorusu sorulmadan yapılmaktadır; sanki Almanya'da toplum, bundan başka henüz yarı-mutlakiyet niteliği taşıyan ve üstelik de son derece karmakarışık olan siyasal düzenin engellerini de kırıp aşmak zorunda değilmiş gibi. Halk temsilcilerinin bütün iktidarı ellerinde topladıkları ülkelerde, anayasa gereğince, ulusun çoğunluğu seni destekledikçe, her şeyi yapabileceğin ülkelerde, Fransa ve ABD gibi demokratik cumhuriyetlerde, hanedanın geri alınması sorununun her gün basında tartışıldığı, ve bu hanedanın halkın iradesi karşısında güçsüz bulunduğu İngiltere gibi krallıklarda, eski toplumun yeni topluma doğru barış yoluyla evrime uğrayabileceği düşünülebilir. Ama hükümetin bütün iktidarı elinde bulundurduğu, Reichstag'ın ve öteki temsili organların fiilen hiçbir güce sahip bulunmadıkları Almanya'da, böyle bir şeyi, hem de gereği yokken, iddia etmek, mutlakiyetin asma yaprağını kaldırıp onun çıplaklığını kendi vücudunla örtmeye benzer. 

Böyle bir politika, sonuçta, ancak partiyi yanlış bir yola yöneltebilir. Genel, soyut siyasal sorunlar ön plana getirilmekte ve böylelikle ivediliği olan ve ilk önemli olaylarda, ilk siyasal bunalımda kendiliğinden gelip gündeme yazılan somut sorunlar gizlenmektedir. Bundan, partinin birdenbire, karar anı ile karşılaşınca şaşkınlığa uğraması ve en önemli noktalarda örgüt içinde bu sorunlar hiçbir zaman tartışılmadığı için, fikir karışıklığının ve ayrılığın hüküm sürmesinden başka bir sonuç verebilir mi? Ancak burjuvaziyi ilgilendirdiği ve emekçileri hiçbir biçimde ilgilendirmediği ve bu yüzden de herkesin istediği gibi oylayabileceğinin ilan edildiği, bugün ise tam karşıt kutba birçoklarının gidip koruyucu bir politikayı benimsemiş olan burjuvaziye muhalefet etmek için, Cobden'in ve Bright'ın iktisadi saçmalıklarını tazeleyerek en saf mançisterciliğin[271] sosyalizmin en safı gibi savunulduğu gümrük vergileri sorununda olanlara bir kez daha tanık mı olacağız? Günün geçici sorunları karşısında büyük temel düşüncelerin bu unutuluşu, geçici başarılar uğruna girişilen bu yarış ve sonal sonuçları gözönünde tutmadan çevrede verilmekte olan savaşım, bugünün sonuçlarına feda edilen hareketin geleceği, bütün bunların belki de "namuslu" nedenleri vardır, ama bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalacaktır; ve "namuslu" oportünizm, belki de oportünizmlerin en tehlikelisidir! 

Şimdi, ince ama temel nitelikte olan bu noktalar nelerdir? 

Birincisi. Mutlak olarak kesin olan bir şey varsa, o da, partimizin ve işçi sınıfının, egemen duruma, ancak demokratik cumhuriyet şekli altında gelebilecekleridir. Hatta, demokratik cumhuriyet, Büyük Fransız Devrimi örneğinin gösterdiği gibi, proletarya diktatörlüğünün özgül biçimidir de. Örneğin Miquel'in yaptığı gibi, en iyi adamlarımızın bir imparatorun altında bakan olmasının akla sığar bir şey olmadığı besbelli değil mi? Cumhuriyet istemini programa doğrudan doğruya koymak, hukuksal bakımdan olanaksız gibi görülmektedir, oysa bu, Fransa'da, Louis-Philippe zamanında yapılabildi, ve bugün de İtalya'da yapılmaktadır. Ama bugün Almanya'da açıkça cumhuriyetçi bir parti programının kaleme alınmasının olanaksız oluşu, bu ülkede barış yoluyla bir cumhuriyet kurulabileceği, ve yalnızca cumhuriyet değil, bir komünist toplum yaratılabileceği hayalinin ne büyük bir gaflet olduğunu tanıtlar. 

Bununla birlikte, zorunluluk karşısında gene de cumhuriyet sorunu, susarak geçilebilir. Ama bence programda yer alması gereken ve yer alması mümkün olan şey, bütün iktidarın halk temsilcilerinin elinde toplanması istemidir. Eğer daha ileri gidilmek istenmiyorsa, şimdilik, bu kadarı yeterli olabilir. 

İkincisi. Almanya'nın ulusal birliğinin gerçekleştirilmesi. Bir yandan küçük devletlere bölünmeye son verilmelidir; - Bavyera'nın ve Würtemberg'in özel hakları[262] devam ettiği sürece, örneğin Thüringen'in haritası bugünkü yürekler acısı durumunu koruduğu sürece, varın Alman toplumunu devrim yoluyla değiştirin! Öte yandan özgül olarak Prusyalı zihniyetin Almanya'yı ezmesine son verilmesi için, Prusya ortadan kalkmalıdır ve özerk eyaletlere bölünmelidir. Küçük devletlere bölünme, ve Prusya zihniyeti, işte Almanya'nın içine hapsedilmiş bulunduğu çelişkinin iki yönü; bunlardan biri, ötekini haklı göstermenin her zaman mazereti olacaktır. 

Bunun yerine ne konmalı? Benim görüşüme göre, proletarya, bölünmez tek bir cumhuriyetten başka bir biçimden yararlanamaz. Nitekim, Amerika Birleşik Devletleri'nin o muazzam toprakları üzerinde federatif cumhuriyet, Doğuda şimdiden bir engel teşkil etmeye başlamakla birlikte, bugün de bir zorunluluktur. Böyle bir şey, iki adada dört ulusun yaşadığı ve tek bir parlamentoya karşın, bugün bile hâlâ üç ayrı yasanın yanyana uygulanmakta bulunduğu İngiltere'de bir ilerleme olurdu. Küçük İsviçre'de federatif sistem, ancak bu ülke, Avrupa devletler topluluğu içinde tamamen pasif bir üye olmakla yetindiği için hoşgörüyle karşılanabilir bir engel oluşturmaktadır. Almanya için, İsviçre'ninkine benzer bir federalist örgütlenme, önemli bir gerileme olurdu. Federal bir devleti, bütün halindeki devletten, iki nokta ayırdeder; birincisi, federasyonun üyesi olan her devletin, her kantonun kendi medeni hukukuna ve ceza yasasına sahip bulunması, kendi adli örgütlenmesine sahip bulunmasıdır; ikincisi, halkın meclisi yanında, her kantonun, büyük olsun, küçük olsun, oyunu kullanabildiği bir devletler temsilcileri meclisinin bulunmasıdır. Ne mutlu ki, biz, birinci noktayı aşmış bulunuyoruz ve onu yeniden kabul ettirmek için harekete geçecek kadar safdil değiliz. İkinci noktaya gelince, buna da federal konsey biçiminde malik bulunmaktayız ve bu olmadan da yapabiliriz, - üstelik bizim "federal devletimiz" daha şimdiden merkezi tek devlete doğru geçişi ifade etmektedir. Ve 1866'da ve 1870'te yukardan yapılmış olan devrimi geriletmek bize düşmez; tam tersine, biz, buna aşağıdan bir hareketle gerekli tamamlamayı ve iyileştirmeyi sağlamalıyız. (Demek ki, tek bir cumhuriyet. Ama, 1798'de kurulmuş olan imparatorluğun imparatorsuz şekli olan bugünün Fransız Cumhuriyeti anlamında değil.[272] 1792'den 1798'e kadar her Fransız ili, her belediye, Amerikan modeline uygun olarak kendi tam özerk yönetimine sahip bulundu, bize de böyle bir şey gerek. Böyle bir özerklik nasıl örgütlendirilebilir ve bürokrasisiz nasıl edilebilir, Amerika ve Birinci Fransız Cumhuriyeti, bunun nasıl olacağını bize gösterdi; Avustralya, Kanada ve öteki İngiliz kolonileri de bugün bize bunu göstermektedirler. Böyle bir eyalet ve belediye özerkliği, örneğin kantonun konfederasyona göre pek bağımsız bulunduğu, ama bu bağımsızlığın, ilçeye (Bezirk) ve belediyeye karşı da olabildiği İsviçre federalizminden çok daha özgürdür. Kanton hükümetleri, ilçe mülki amirlerini (Bezirkesstatthalter) ve valileri tayin ederler; oysa İngilizce konuşulan ülkelerde böyle bir şey yoktur, ve biz de, gelecekte, bunlardan, Prusyalı il ve hükümet müşavirlerinden olduğu gibi (Londrat ve Regierungsrat) kendimizi kurtarmalıyız. 

Bütün bunlardan, programa fazla bir şey aktarmak mümkün değildir. Eğer bunun sözünü ediyorsak, bu, böyle şeylerin söylenmesine izin olmayan Almanya'da durumun özelliğini belirtmek içindir ve aynı zamanda böyle bir durumu, komünist toplum biçimine yasal yoldan sokmak isteyenlerin ne ölçüde hayale kapıldıklarını göstermek için. Bu, üstelik, partinin yönetim komitesine, doğrudan doğruya halk tarafından yasama ve parasız adaletin dışında, başka önemli siyasal sorunların olduğunu anımsatmak içindir de; sonuç olarak bu ikisi olmasa da biz ilerleriz. Genel güvensizlik sonucu, bu sorunlar bir günden ötekine birdenbire günün en ivedi sorunlan haline gelebilir, eğer biz, bunları aramızda tartışmadıksa, biz bu konularda görüş birliğine varmadıksa, o zaman ne hallere düşeriz? 

Ama programa, her şeye karşın sokulması mümkün olan ve hiç değilse dolaylı olarak söyleme olanağına sahip bulunmadığımız şeyin ifade edilmesine yarayabilen şu istemdir: 

"İlin, ilçenin ve belediyenin, halkın genel oyu ile seçilmiş görevliler tarafından tam özerk olarak yönetimi. Devlet tarafından tayin olunan bütün yerel yüksek memurların ve il yüksek memurlarının (autorites) kaldırılması." 

Bunun dışında, programda yukarda incelediğim noktalarla ilgili başka istemlerin de formüle edilip edilemeyeceğini benim buradan kestirmem, sizin oradan tayin etmenizden daha zordur. Ama bu sorunların, parti içinde çok gecikilmiş olmadan tartışılması iyi olur. 

1. "Seçim hakkı ile oy hakkı, sırasıyla seçimler ile oylar" arasındaki ayrımın ne anlamda yapıldığını kavrayamadım. Eğer böyle bir ayrım zorunlu ise, bunu, herhalde açıkça ifade etmek ya da tasarıya eklenecek bir yorumda açıklamak gerekir. 

2. "Halkın öneri ve veto hakkı" niçin? Şunu eklemek gerekir: ulusal temsilin bütün yasa ve kararları için. 

5. Kilisenin ve devletin tamamen birbirinden ayrılması. Bütün dinsel topluluklar, istisnasız, devlet tarafından özel topluluklar olarak nitelendirilecektir. Bunlar hazineden gelme mali desteklerden yoksun kalacaklar ve merkezi eğitim bakanlığına tabi okullar üzerindeki etkilerini yitireceklerdir. (Ama buna karşın, kendi olanaklarıyla, bunların kendi özel okullarını açmalarını ve orada saçmalıklarını öğretmelerini yasaklayamayız!) 

6. Bu durumda "okulun laikliği" çıkarılmalıdır, bunun yeri bir önceki paragraftadır. 

8 ve 9. Burada dikkati şu nokta üzerine çekmek isterim: bu noktalar şunların "devletleştirilmesini" gerektirmektedir. 1. avukatların, 2. hekimlerin, 3. eczacı, dişçi, ebe, hastabakıcıların vb., vb.. Üstelik daha sonrası için işçi sigortalarının tam olarak devletleştirilmesi istenmektedir. Peki bu iş Bay De Caprivi'ye teslim edilebilir mi, ve bütün bunlar daha önce, her türlü devlet sosyalizmine karşı çıkan bildiri ile tam uygunluk halinde midir? 

10. Burada ben şöyle derdim: "Devlette, ilçe ve belediyelerde masrafları karşılamak için vergilerin, gerekli olduğu ölçüde artanoranlı ... vergiler. Merkezi devletin olsun, yerel yönetimin olsun, koymuş oldukları bütün dolaylı vergilerin, resimlerin vb. ortadan kaldırılması." Geri kalanı gereksizdir ve güdülerin yorumu ya da açıklamasından başka bir şey değildir; bunlar ancak metni zayıf1atabilir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.